İnsan gücü ihtiyaçlarımızı karşılayacak bir eğitim modeline sahip olmadığımız acı bir gerçektir. Bugün orta kademe meslekî ve teknik personel ihtiyacımızı hâlâ ciddiyetle ele alamamış bulunuyoruz. Dağılımı bir tarafa, doktor sayımız yeterli sayıya ulaşmamışken, lise açar gibi Tıp Fakülteleri açtığımız halde, bugünkünün en az dört misli olması gereken hemşire ihtiyacımızı karşılayacak hiçbir hamle yapmış değiliz. Aynı şekilde teknisyenlerimiz de, mühendislerimizden çok az olduğu halde bunun da köklü tedbirlerini almış değiliz. Diğer tarafta yüzlerce ihtiyaç fazlası eczacı yetiştirmiş bulunduğumuz, iş işten geçtikten sonra, acı acı şikâyet konusu olmaktadır. Maliyeti çok yüksek elemanların maliyeti düşük elemanlarla desteklenmemesinin nelere mal olacağını düşünmeyen üniversiteler ve Plânlama Teşkilâtları, bu kadar ağır mes’uliyetin altından hiçbir zaman kalkamayacaklardır.
Bu bozukluk bir tarafa, Türk milletinin geleceği ve Türk ekonomisinin yarının da insan gücü planlamamızda dikkate alınmamış olmasını affetmek hiç mümkün değildir. Bunun birinci delilini yabancı dil eğitiminde görmekteyiz.
Türk ekonomisi, şimdiden doğu ve güneyini çevreleyen ekonomilerde, çok engin bir potansiyel münasebet imkânına sahip gözükmektedir. İran ve Arap ülkelerinin petrolden elde ettikleri gelir fazlasının yatırıma dönüştürülmesinde yeterli beyin gücüne, teknik ve meslekî personele sahip olmaması, Hıristiyan Batı Dünyasından önce bizi ilgilendiren bir mesele olsa gerektir. Kaldı ki bu dünya geç de olsa, her fırsatta Müslüman Türk’e güvendiğini ve Hıristiyan sanayici, tüccar ve meslekî – teknik personel yerine Türk sanayicisi, tüccarı ve meslekî – teknik personeli ile iş görmek istediğini ima etmektir. Bu ülkelerin bazılarında yerleşmiş bulunan Türkistan Türkleri de bizim her ziyaretçi heyetimize bu gerçeği adeta haykırmaktadır.
Bu husus, Batı ile şartlanmış aydınlarımız tarafından devamlı örtbas edilmektedir. Hâlâ hariciyemizde Arapça – Farsça bilen elemanlar kullanılması bir yana, bu dillerden bir Tercüme Servisi dahî kurulamamıştır. Hariciyeci yetiştirme gayesiyle kurulmuş fakülte ve yüksekokullarımızda bu dillerin eğitimini de yapma mecburiyetinde olduğumuz idrak edilememiştir.
Askerî okullarımız da, müstakbel ihtiyaçlar bakımından bunun önemini kavramış değil. İngilizce tedrisat yapmak gibi bir mantıksızlığı, lisan bilmenin önemine dayanarak iddia edenler; ‘gerekli olan’ lisan bilmenin önemini herhalde daha kuvvetle müdafaa ederler. Bir kısım (gereği kadar) subayımıza bu günden bu lisanlar şart değil midir? Bu komşu ülkelerimizin askerî danışmanlarının İngiliz, Fransız, Rus, Amerikan olması mı bizim işimize gelmektedir? Batı dillerinden önce subaylarımıza diğer komşularımızın dillerini öğretme mecburiyetimiz Kıbrıs harekâtında ortaya çıkmadı mı?
Lisan batılılaşmanın vasıtası değil, ihtiyaçlarımızı karşılamanın vasıtası olmalıdır. Müstakbel insan gücü ihtiyacımız bu gerçekler altında tespit edilmeli ve eğitim sistemimiz buna göre ayarlanmalıdır.